Yaban
Ayşe'de bana karşı, bir şeyin değiştiğini
hissettiğim anın bu ilk saniyesidir. Bu cehennem azabı günlerinde, bu saniyenin
değerini ölçemiyorum. Ateşe atılmış bir adamın yüzüne akıtılan bir damla suyun
değeri nedir? Bir gece yarısı, bir çölde yolunu şaşırıp kalmış adama, uzaktan
görünen bir ışığın değeri nedir? Hasta döşeğinde müthiş sancılarla
kıvrandığımız anda elimizi sıkan elin değeri nedir? Haksız yere darağacına
giden bir masum indinde, son saate yetişen adalet hükmünün değeri nedir?
Çarmıhtaki İsa'nın ayağı dibinde ağlayan Magdalanalı Meryem'in gözyaşının
değeri nedir? İşte, Ayşe ile göz göze gelişimizde onun tarafından bana karşı
belirlemeğe başladığını sezdiğim yeni duyguların her bir belirtisi, benim için
bunlardaki paha biçilmez değeri taşımaktadır.
Henüz baş başa kalıp da bir kelime
konuşmadık. Henüz birbirimizin yanında bir dakika durmadık. Ben onun önünden
geçip gidiyorum. O bana karşıdan bakıyor. Fakat, her defasında, aramızdaki
sessiz anlaşma, sessiz söyleşme, bizi değme uzun, sevdalı konuşmalarından çok
birbirimize bağlıyor. Gözle görülmez ve fakat çelikten daha kuvvetli teller
ondan bana, benden ona uzanarak bizi bir ağ gibi içine ağlıyor.
Bir akşamüstü, alaca karanlıkta,
çeşme başında ona yalnız rastgeldim. Bir gölge sessizliğiyle yanına sokulup
dedim ki:
-Sana tenhada bir şey söylemek istiyorum. Nerede? Ne zaman?
-Sana tenhada bir şey söylemek istiyorum. Nerede? Ne zaman?
Başını eğip önüne baktı. Fakat bu
baş eğip duruşta öyle bir teslimiyet, öyle bir kendini veriş vardı ki, o anda
elinden tutup çeksem, onu kolaylıkla evime götürebilirdim. Daha ziyade
sokuldum:
-Söyle, söyle! dedim.
Ve titrek ve hemen ağlamaklı bir sesle, bana cevap verdi:
-Aman etme... Görüverirler.
-Söyle, söyle! dedim.
Ve titrek ve hemen ağlamaklı bir sesle, bana cevap verdi:
-Aman etme... Görüverirler.
Bu "Aman etme,
görüverirler," yalvarışını Ayşe’den ilk defa işitmiyorum. Daha (...) köyü
kavaklığında, derenin kenarında henüz el dokunmamış bir körpe geyik gibi
sıçrarken de onu, her yakalamak isteyişimde elimden bu yalvarışla kurtulur
giderdi.
Fakat, bu sefer işittiğim aynı ses
mi? Aynı sözü, aynı ahenkle mi söylüyor? Hayır; güfte o eski güfte, lâkin,
beste tamamıyla değişmiş, bin kat daha derinden, bin kat daha dokunaklı
olmuştur.
Kavaklar arasındaki "aman
etme, görüverirler" sözünün anlamı bir çocukluk, bir şuhluk, bir toyluktu.
Şu çeşme başındaki "aman etme, görüverirler" ise de "Çok zayıfım.
Belki dayanamam, belki kendimi bırakıveririm. Sonra bir rezalet çıkar"
endişesi saklıdır ve karşımda eti dile gelmiş bir kadının baş döndürücü
musikisi vardır.
"Aman etme,
görüverirler", "Ben isterim, ben istiyorum. Fakat, başkalarından
korkuyorum". Böyle bir söz, ancak, müşterek bir sır taşıyanlar arasında
söylenebilir.
-Evet, kimseler görmesin. Kimseler işitmesin. Ben de öyle istiyorum; dedim.
-Evet, kimseler görmesin. Kimseler işitmesin. Ben de öyle istiyorum; dedim.
Omuz başları kalkmış, boynu
bükülmüş ve bir eli çoktan dolup taşmaya başlayan testide, öbür eli kuşağında
gene hiç yüzüme bakmadan söylüyor:
-İsmail, seninle konuştuğumu istemiyor. Bırak beni kuzum, bırak beni…
-İsmail, seninle konuştuğumu istemiyor. Bırak beni kuzum, bırak beni…
Oysa, kendisi bırakıp gitse de
olabilir. Fakat, testi dolduğu halde yerinden kımıldamıyor. Her şeyden önce,
bana bir şeyden veya bir kimseden şikâyet etmek diliyor. Testinin boğazından
su, bir hıçkırık sesiyle akıyor.
-Ayşe, görüyorum ki, halinden hiç memnun değilsin. Bana varsaydın, seni başım üstünde taşırdım. Seni böyle çalıştırmazdım. Bir dediğini iki etmezdim.
-Ayşe, görüyorum ki, halinden hiç memnun değilsin. Bana varsaydın, seni başım üstünde taşırdım. Seni böyle çalıştırmazdım. Bir dediğini iki etmezdim.
Ayşe şaşkın şaşkın yüzüme baktı.
Sonra birdenbire aklına önemli bir iş gelmişcesine, süratle testiyi kavradı.
-Olan oldu, geçen geçti. Alnımın yazısıymış, dedi.
-Olan oldu, geçen geçti. Alnımın yazısıymış, dedi.
Ve geniş adımlarla yürüdü gitti.
Ben, bir süre, uzun bir süre arkasından bakakaldım.
Yorumlar
Yorum Gönder