Utanacaksak bunlardan utanalım
Öğrenci gençlerin
ahlakını sorgulayan ve onları ima yoluyla şaibe altında bırakan bir üslupla
yapılıyor. Öğrencilerin ve ailelerinin bundan utanmaları gerektiği mesajı
veriliyor. 21. yüzyıl Türkiye’sinde eğer toplum olarak ve en başta da iktidar
sahipleri olarak utanacaksak şunlardan utanmalıyız:
• Ekonomik İşbirliği
ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) lise çağındaki öğrencilerin bilgi ve bilimsel
yeterlilik düzeyini ölçen PISA araştırmasına göre Türkiye’nin eğitim kalitesi OECD içinde sondan üçüncü sırada.
• Bu yıl yapılan
üniversite sınavlarını ikinci aşaması olan lisans yerleştirme sınavında sınava
giren öğrenciler, 50 matematik sorusunun ortalama olarak sadece 12.9’unu doğru
yanıtlayabildiler. Sınavda 30 geometri sorusunun 4.5’i, 30 fizik sorusunun
7.2’si, 30 kimya sorusunun 11.2’si, 30 biyoloji sorusunun 11.9’u doğru
yanıtlanabildi. Öğrenciler, fen bilimlerinin hiç bir dalında soruların yarısını
bile doğru yanıtlayamadılar. Kısacası gençlere
verilen eğitimin kalitesi yerlerde
sürünüyor.
• Her ile en az bir
üniversite açmakla övünüyoruz ama lisans öğrencilerinin yüzde 55’inin, önlisans
öğrencilerinin yüzde 60’ının açıköğrenimde olduğunu görmüyoruz. Yani öğrencilerin
yarıdan fazlası üniversite kampusu görmeden, soluması gereken bilimsel
araştırma ortamını yaşamadan sözde
diploma sahibi oluyor.
• Öğrenci sayılarıyla
karşılaştırılamayacak kadar yetersiz bir yurt kapasitesine sahibiz. Bu
durum öğrencileri ciddi bir barınma
sorunu ile karşı karşıya bırakıyor.
• Dev boyuttaki
barınma açığına rağmen, Yurt-Kur’a bağlı yurtlar tam olarak dolmuyor. Bu
da devlet yurtlarının öğrencilere sunduğu barınma, çalışma ve özgürlük
ortamının, öğrencileri hiç de tatmin
edmediğini gösteriyor.
• Türkiye’de 5
yaşında bir çocuğun eğitim görebileceği ortalama sürenin 15.3 yıl olacağı
tahmin ediliyor. Bu süre, OECD’de ortalama 18 yıl, Avrupa Birliği’nde
(AB) 18.2 yıl. Türkiye bu konuda
OECD’nin en kötü ülkesi.
• Türkiye’de okul
öncesi eğitimde okullaşma oranı yüzde 17 ile yine OECD’nin açık arayla sonuncu ülkesi. Okul öncesi eğitimde okullaşma
oranı OECD’de ortalama yüzde 81, AB’de yüzde 86.
• Türkiye’de 15-29
yaş arası gençlerin eğitimde geçirmeleri beklenen süre 4.7 yıl. Bu süre OECD’de
7 yıl, AB’de 7.3 yıl. Bu çağdaki gençlerin yüzde 69’u eğitim
dışında. Bunlar arasındaki istihdam oranı da sadece yüzde 32. Türkiye hem okula gitmeyen hem de bir işte
çalışmayan aylak genç oranı en yüksek ülke. 15-19 yaş grubunda bu oran
yüzde 26.6 ile OECD ortalamasının 3.15 katı, 20-24 yaş grubunda ise yüzde 43.67
ile ortalamanın 2.36 katı.
• Türkiye eğitimde
OECD içinde en geri ülkelerden birisi olmasına rağmen eğitime milli gelirden en az pay ayıran ülkelerden birisi.
OECD’nin bu konuda açıkladığı Türkiye’yi kapsayan son karşılaştırmalı verisi
2000 yılına ait. Buna göre milli gelirden eğitime ayrılan pay OECD’de
ortalama yüzde 5.3 iken Türkiye’nin ayırdığı pay yüzde 2.5. OECD ortalaması
2009’da yüzde 6.2’ye yükselmiş.
• Yüksek öğrenimi
bitirenleri bekleyen en yüksek olasılık işsizlik. KPSS önünde yığılmış bekleyen
gençlerin sayısı her yıl artıyor. Yüksek öğrenim mezunlarının yüzde 30’unun,
mesleki teknik lise mezunlarının yüzde 42’sinin, lise mezunlarının
yüzde 54’ünün bir işi yok.
• İş-Kur kayıtlı işsiz listelerine bakarsanız üniversite mezunu,
yüksek lisans diplomalı ve hatta doktoralı işsizlerin şoförlük,
konfeksiyon işçiliği, büro memuru, imalat işçisi ve nitelik gerektirmeyen
işlerde çalışmak için iş başvurusunda bulunduklarını görüyoruz.
Bu acı verileri daha
da uzatmak mümkün. Şimdi şapkayı önümüze koyup bir kez daha düşünelim: Gençleri suçlamayı bırakın, yüzlerine
bakacak halimiz var mı?
Yorumlar
Yorum Gönder