Seyirci etkisi üzerine bir yorum...
“…Olaya şahit olan herkes bir diğerinin-ötekinin- müdahale
etmesini bekleyerek sorumluluktan kaçıyor. Bu yüzden acil durumda kalabalığa
rağmen, tek bir kişinin şahit olduğu olaylar kişinin acil duruma müdahale etme
olasılığını artıyor…”
***
Yorum:
Primativ zihin olağan durumları sürekli olarak acaba şimdi
güvenli miyim diye sorguluyor. Otomatik arka planda çalışan bir yapı.. Bunun
etkisini tetikleyen şeyin ise medya da haber diziler vb iletişim + görsel
imajlardan alınan verilerin bilinçaltımızdaki sosyal düzen için belirlenen
durumlar: sınırlar bilgisi dahilinde biçimlenen imgelerin etkisinin olmasıdır. -Douglas & Iserwood, etiquettes of social presence durumunda olduğu gibi- Bu korku psikolojisine ve ya Amerikan yapımı filmlerde eleştirilen
taraflı anlatım; etkileme yöntemi gibi, aslında her şey için söz konusudur... Seyirci etkisi için ise
Kişilerin benzer durum içerisine var olan korkuları uzaklaştırıyor
düşüncesindeyim. Hani şöyle bir şey vardır insan psikolojisi, karakter yapısı
için söylenen; kişiler bireysel karakter oluşturma dönemi 6 yaşına kadardır
diye... Bizide küçüklükten bu yana bu tip imgelerle aynı kalıplara sokuyorlar..
Birazcık bununla ilintili dolayısıyla sosyal yaşam içerisinde sadece kalıplar
var olabiliyor.. hayal gücü, duygular vb. hep zihnin içinde dolayısıyla tamamen
kalıplara göre eylemlerimizi sergiliyoruz. -ki zaten küçüklükle birlikte
imgelerin anlamlarını öğrenerek hayal gücümüzü zedeliyoruz.-
Çünkü kapitalizmden ilerlerletilen endüstriyel gelişmiş toplumlar yaşamlarını rasyonel biçimde sürdürmek durumunda oldukları için diye düşünüyorum. Bu durum da aslında bizi bir köylü gibi kendi geçimini sağlayacak ve geri kalan vaktiyle boş dururak hasat mevsimini bekleyecek zaman kullanım yapısında değil de çarklar içerisinde bir üst seviye çarka erişebilmek için sürekli oradan oraya koşuşturup kendimizi diğer insanlardan daha farklı kılma ve bunu sergileme egosuyla temellendirildiğimiz için makro düzlemde bize sunulan sosyal statülerin simgesi olan piramidlerde; bize vaad edilenlere zihinlerimizi umut duygusu çevresinde serpiştirilen bir takım benzer diğer duygularla birlikte büyük bir oyun parkında ilerliyor gibiyiz. Bu sosyal yaşamı insanlar keşfetti ve dolayısıyla, insan ve doğanın sürekli birlikteliğini bir nevi engelledi. Bu etmenlerin hepsinin ve yazıklarım arasına eklenmesi gerekenlerin temelinde bu sorunların biriktirdiği bir düğüm yumağı yatıyor gibi.. İnsan köylü yaşam tarzından memnundu aslında kendine yeteceği kadarını tüketiyor ve satın alıyor bir ömür kullanıyordu. hep düzenli çalışmasına gerek yoktu. doğaya ait, materialistic culture dediğimiz meta ile iç içe iş yapan; ve bu sayede ruhunu saflaştıran gündelik ve ustalık uğraşları vardı.. (kapitalist toplumlar için yapılan en büyük eleştiriden biri, kapitalizmin işçiyi sömürge haline getirdiğini çünkü fabrikada işçilerin emeklerinden yabancılaştırıldığı anlatılır. bu nedenle insanlar işlerinden bir zenaatkar gibi tatmin olmaz.)Çevresindeki her insan onunla eşit düzeydeydi (equality perception)
İşte bunların hepsi toplumdan yabancılaşmayı ve sürekli bir
hamster gibi çark içinde koşturmayı anımsatıyor. hayat aynı sadece kalitesi
değişiyor fakat sen hep sana dayatılan çark içinde hareket etmek ve yaşamını tamamlamak
zorundasın. Yoksa zayıf kalır umud ettiklerini elde edemezsin... Bunların hepsi
insanların bilinç altına işlemiş halde yüklüce stress yaratıyor dolayısıyla
insanlar birbirlerinden yabancılaşıyor.. Bu konuda, bizim sosyal yaşamımız
dahilinde toplum içindeki sosyal sorumluluk eylemlerinin duyarlılığı toplumsal
bilinci arttırdığı bir çok araştırmada kanıtlandı diye biliyorum. Bi dönem
makaleler incelemiştim, bu konu hakkında.. Bu noktada da ilacımız sosyal
sorumluluk projeleri olarak gözüküyor..
konu hakkında film önerisi:
Yorumlar
Yorum Gönder