don't limit your challenges - challenge your limits
İnsanlar herhangi bir işi ilk kez öğrendiğinde yavaşça bebek adımlarıyla tamamlamaya doğru geri bildirimler alarak yaptığı eylemi zihnen onaylama düşüncesiyle hareket ederler. Örneğin, klavye de ilk kez yazı yazmaya başladığımızda tek elimizle harfleri bulmaya çabalayarak kelimeleri ve onlarla da cümleleri tamamlarız. Bir süre sonra harflerin yerlerini öğrendikçe ve hareketin doğruluğunu tekrar sayesinde kavradıkça zihnimizden çıkanları kelimelere daha rahat yansıtabilecek hıza kavuşuruz. Peki işte tam bu aşamada neden giderek daha iyi yazmıyoruz. Yani yaptığımız işler neden bir seviyede takılıyor ve gitgide daha iyi olamıyor?
1869 yılında Sir Francis Galton, Hereditary Genius adlı kitabında bir kişinin kalıtsal bazı sınırları olduğunu fiziksel ve zihinsel faaliyetlerde geliştirebileceği bu duvarı eğitim ya da gayretle aşamayacağını ileri sürmüştür. 1960'lı yıllarda da Paul Fitts ve Michael Posner adlı iki psikolog yeni bir beceri kazanırken insanın geçtiği 3 aşamayı tanımlayarak "neden git gide daha iyi olmuyoruz?" sorusunu yanıtlamaya çalıştılar. "Algı aşaması" olarak adlandırılan ilk aşamada işi zihnimize işliyoruz ve daha verimli olabilmek için yeni stratejiler geliştiriyoruz. İkinci "bağlantı aşaması"'nda daha az yoğunlaşıyoruz, daha az önemli hata yapıyoruz ve genellikle daha verimli oluyoruz. Kişi üçüncü "özerk aşama"'ya ulaşınca, bu işte istediği kadar iyi olduğunu düşünüyor ve temelinde otomatik pilota bağlıyarak eylemine devam ediyor, ve kişi, bu aşamadaki iş üzerindeki bilinçli denetimini yitiriyor. Çoğu zaman bu iyi bir şey, dolayısıyla zihin de otomatik olarak fazla kaygıdan ve enerjiden uzaklaşarak kendi verimini arttırma düşüncesiyle gündelik yaşamın sürekli yinelenen işleri üzerinde daha az yoğunlaşıyor. Dolayısıyla, daha önemli, daha önce hiç rastlanmamış konulara daha fazla yoğunlaşabiliyor.
Bu araştırmaların üzerine Ericsson K. Anders ile uzman performans psikologları, doğru düzenlenmiş bir çabayla bu durumun -yani sınırların- pek olası olmadığını defalarca kanıtlamışlar. "bilinçli alıştırma" diye tanımlanan son derece dolaysız, üstün yoğunluklu rutin uygulamalar sayesinde insan giderek ilerleyebiliyor. Araştırmacılar farklı alanlardaki en iyilerin en iyilerini incelerken, üst düzey başarıya ulaşmış insanların aynı gelişme düzenini izlediklerini keşfetti. Bu insanlar, özerk aşamadan uzak kalmak için bilinçli olarak stratejiler geliştiriyorlar ve üç nokta üzerinde duruyorlar: kullandıkları tekniğe yoğunlaşmak, hedefe kilitlenmek, ve performansları hakkında sürekli ve gecikmesiz geri iletim almak. Örneğin: amatör müzisyenler prova sürelerinin büyük bir kısmında parçaların tamamını çalıyorlar ama profesyoneller parçaların belirli, daha zor bölümleri üzerine odaklanıyorlar veya sıkıcı egzersizler yapıyorlar. En iyi buz patencileri antreman sürelerinin büyük bir kısmını daha az başarılı oldukları dönüşlere ayırırken, başarısız patenciler zaten başarmış oldukları sıçramaların üzerine yoğunlaşıyorlar.
Dolayısıyla düzenli antreman yeterli değildir. Gelişmek için kendi başarısızlıklarımızı izlemeli ve hatalarımızdan ders çıkarmalıyız. Herhangi bir beceride gelişmenin sırrı, kişinin kendini otomatik pilottan uzaklaşmaya zorlaması ve alıştırma yaparken belirli bir dereceye kadar bilinçli denetim uygulamasıdır. İşte bu sayede bilinen rekorlar sürekli aşılıyor
***
"No pain no gain" lafı aptalca geliyor olabilir ama aslında doğrudur. Kişinin acı çekmesi, stres döneminden, kendinden kuşku duyma döneminden, akıl karışıklıklarından sıyrılarak her bakımdan daha güçlü bir kişilik inşa etmesine olanak sağlıyor.
Bruce Lee'den bir alıntıyla bu konuya noktayı koyalım."Hiçbir sınır yoktur. Engeller vardır ama orada kalmamalısınız, aşıp geçmelisiniz. Eğer seni öldürürse, öldürecektir."
kn: Einstein ile ay yürüyüşü, J. Foer
Yorumlar
Yorum Gönder